29 Ekim 2012 Pazartesi

Aşk; vazgeçmektir Ey Sevgili!
Mecnun gibi aklından, Kerem gibi bedeninden vazgeçmek. Yardan gayrısından, cümle cihandan vazgeçmek.
Yemeden, içmeden, uykudan uyanıklıkdan ve vazgeçmekten bile vazgeçmektir gün gelince.

Aşk; bedel ödemektir Ey Sevgili!
Bülbül, gonca gülü görebilmek için her seher uyanık olmak ve güle ulaşmak için yüreğini gülün dikenine asmak, kanını akıtmak zorundadır.
Çünkü

Aşk bedel ister, külfetsiz nimet olmaz.
Beklemek bedel ödemekse eğer hâlâ ödüyorum o bedeli. Bilesin!

Aşk; yanmaktır Ey Sevgili!
Yanıp kül olmaktır, Kerem gibi Aslına ermektir. Ateşin ortasına hesapsız girmektir İbrahim misali. Ki onun gönlünün yangınıdır ateşi gülistana çeviren.
Ki yanmak insanı kurtarır hamlıktan çiğlikten. Hem ne diyordu şair; "Yanmışın halinden ne bilsin ham/ Sükut gerektir bize gayrı vesselam...
Ben giderken, en çok seni götürdüm...
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları.
Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı,
Kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası,
Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi,
Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı ama ..

24 Ekim 2012 Çarşamba

..şimdi bu şiiri yazarken seninle beraber gibiyim
herkes beni seninle beraber sanıyor çaktırma
ezan okunalı çok oldu, kelebekler öleli çok oldu
ben bu şiiri yazalı çok oldu, sen gideli çok oldu

22 Ekim 2012 Pazartesi

İnsanın Babası Ölünce Büyüyor Çünkü;

İnsan babası ölünce büyüyor çünkü. Yalnız

başına kalıyorsunuz o zaman artık.

Çocukken her şeyi bilen, herkesten güçlü olan babamız biz büyüdükçe küçülüyor.

Zamanını tamamlamış ve geçmişte kalmış bir yaşlı olarak kendi köşesinden bize bakıyor. Uzakta olsa da, bize dokunamasa da...

Usandıracak kadar ayrıntılı sorularla hayatı öğrendiğimiz, her şeyi bilen babamızın sorularıysa biz büyüdükçe artık bize sıkıcı gelmeye başlıyor. Müdahale etmese, soru sormasa ne iyi olur dediğimiz zamanlar çok oluyor artık. Biz ondan daha iyi biliyoruz ya her şeyi. Zaman artık onun zamanı değil ya... Teknoloji gelişti ya... Her şey değişti ya...
Oysa ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz, işte o zaman gerçekten büyüyorsunuz. Çünkü çınarın gölgesi yok artık üzerinizde. Sizi fark etmediğiniz halde yağmurdan, güneşten koruyormuş meğer o gölge.

Siz de aile kuruyorsunuz, baba oluyorsunuz, sizinde gölge yaptığınız ve koruduğunuz birileri oluyor ama o gölgeyi çok arıyorsunuz.

Babanız öldüğünde büyüyorsunuz.
Artık soru soracağınız, öğreneceğiniz, azarını duyacağınız, takdirini alacağınız, akşam eve dönerken yolunu gözleyeceğiniz, korkacağınız bir babanız yoksa büyüyorsunuz.
Yarınınızdan sorumlu tuttuğunuz, her istediğinizi almak zorunda olan o kişi yoksa artık...

Hep sessiz ağlayan, suskun seven, en zor dönemde bile yıkılmaz görünen, sırtınızı dayadığınız çınar ağacınız yoksa artık...
Büyüyorsunuz o zaman işte.

Savaşın ortasında komutansız kalmaktır, babasız kalmak.
Kaç yaşınızda olursanız olun babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur.. :(((
Çoğu erkek eşine HANIM ! diye hitap eder ama nereden geldiğini bilmeyiz çoğumuz bu kelimenin.
Bir gün Cengiz Han sarayına, tüm hanlarını toplamış , tahtının sağ yanına da eşini oturtmuş;

Cengiz Han hanlarına,

– “Ben Hanlar Han’i Cengiz Han, hepinizin hanıyım” demiş ve sonra eşini göstererek;

– “Bu da benim HAN IM” demiş.

İşte erkeklerin “eşim” anlamında söyledikleri “hanım” kelimesi

oradan geliyormuş.. Ne kadar hoş değil mi? Kadının adı da var, yeri de ve saygınlığı da..

21 Ekim 2012 Pazar

Duracağım burada
Gidişini seyredeceğim
Kıpırtısız sakin gibi görüneceğim
Kavgasız olacak fırtınasız olacak
Saçma sapan olacak
Organlarım birbirine vuracak
Arkandan sessiz bakacağım
Ben yine salağı oynayacağım.
Olmadı,
Sığmadı sevgimiz kalbimize,
Birimizden biri yalan söyledi,
İçimizden biri sevmedi...
Biliyorum dönmeyeceksin
...O son gecemizdi bizim biliyorum
Sana koca bir isyan
Ufak bir sevgi bıraktım...
Hoşçakal
Sensiz yüreğimle,
İkimiz için de:
Hoşçakal....
Vazgeçilmeyen...Hep
Uzaktadır...Bazen Çok Özlersin Onu...Birilerine Anlatmaya Kalkarsın
Anlamazlar...Çok Insan Çıkar Karşına...Kalbine Girmek Ister Ama; Sen
Izin Vermezsin...Çevren Ne Kadar Kalabalık Olsada.Sen Onu Özler.Onu
Ister. Yalnız Kalırsın... Yavaş Yavaş Kabullenir. Onsuzda Yaşamaya
Alışırsın Ama; Asla VAZGEÇEMEZSIN.
aynı raflarda duruyor düşlerim
uykularıma dizdiğim sen
açıp bakmıyorum yüzüne
solgun sayfalarda dünü anlatır gibi bakıyorsun

zaman çalmış renklerini mazinin
ressam griye çizmiş bizi
biz kurşuna dizilmişiz kalemle
Feryat figan etmem hayatıma
Yanımda sen ol yeter bana
Gül kokulu sar bni sevgilim
Hasretinle yüreğimi bağlar
Kaç gün oldu senden geçeli
Kırık kalbim aşkımın bedeli
Tek başıma yalnızlığımla
Savaş verdiriyordu yüreği...
Gitsem diyorum senden
Sessizce...
Gitsem
Paramparça etsem gelişlerini
Ayak izlerini öldürsem
...Gitsem / Seni en çok severken...
Sahi, yapabilir miyim?
Yok sayabilir miyim bana gelişlerini
Hiç olmamış kabul edebilir mi yüreğim / Hiç yaşanmamış
qΰη qєĿєćєk .. Hiç sevmedin mi ? diγє soracaklar belkı de ,korkma senı sevdığımı ınkar etmeyecegım 0 zαмαη,, cok sevdim gülüşüne bir ömur adadım dıyecegım. utanmadan sıkılmadan.. ama gururla değmezmiş '' demeyi unutmayacağim
Vazgeçebilir miyim?
Pişmanlıklarımın da, hatalarımın da
Aynı anda: Yalanlarımın da, doğrularımın da
Üstelik;
Beni inciten, kıran ve hırpalayan
...Zamanın da, yaşanmışlığın da
Tam ortasında, alev alev yanıyor olsam da
Gidemiyorum...
Bir ömürlük olsun yara, kanıyorsa kanasın yüreğim...
Kalıyorum / Vazgeçemiyorum...
Sen olmak vardı...
Senin olmak vardı...
Sende kalmak vardı.
Yeniden bir bütün olmak vardı...
Hiç ayrılmamışcasına...
Şimdi var gücümle bağırmak vardı imkansızlıklara...
Ayrılığı kelepçe gibi kalbimize vuranlara...
Ben ONU SEVİYORUM...
Ben ONU İSTİYORUM...
Ben ONU ÖZLÜYORUM...
Kahretsin...İŞTE HEP SUSUYORUM